Oğul ben senin görüş gününe dağları devşirerek geldim -bizim oranın dağlarını- sevincimi ırmaklarda arıtarak -bizim oranın ırmaklarında- sabah yeliyle örerek saçlarımı -bizim oranın sabah yeliyle- o şimdi özlemiştir dedim sesimi bizim oranın çiçeklerine değdirerek geldim: Nasılsın? İşte yıllardan sonra oğul yüz yüzeyiz yine seninle aramızda duruyorsa bu telörgü sen de benim alnıma bakmalısın dağılana dek birer birer bulutlar görünene dek bizim oradan senin için taşıdığım gökyüzü. Bu telörgü durduramaz çünkü ne senin bakışını ne benim yeter ki gözlerimiz susmasın: Nasılsın... Oğul ben senin görüş gününde ninniler söylemeyi isterdim -avutmak için uykusuz gecelerini- türküler söylemeyi isterdim -düğününe sakladığım türküleri- nice ağıtlar düğümlendi boğazımda -birer harman yangınıydı her biri- söylemeyi isterdim yasak olmasa bana kendi dilimizi kullanmak. Ama bu da durduramaz oğul ne senin söyleyeceğini ne benim yeter ki bir tek sözcüğe sığsın: Nasılsın! Bir tek sözcükle alırım ellerini elime -üşüdükçe ovalayıp ısıtmak için- bir tek sözcükle basarım bağrıma seni -en öksüz saatinde kuşluk vaktinin- bir tek sözcükle duyururum öğütümü -gördüğün zulum mayanı berkitsin- bir tek sözcükle ulaşır sana dileğim -gün devrilsin ama sen devrilmeyesin- boşuna bunca zulüm,bunca yasak ve engel, onları aramıza koyanlar utansın: Nasılsın?! |
Kemal Özer |
8 Kasım 2011 Salı
Görüş Günü Konuşması
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder